15 Ağustos 2011 Pazartesi

Tiyatro Popülizme Emanet


     Tam da üniversitelerin yetenek sınavlarını yapıp ‘tiyatrocu’ adaylarını değerlendirdiği bir dönemde gözüme çarpan bir konuya değinmek istiyorum. Türk Tiyatrosu’nun batıya ayak uyduramadığı, batı doğuya giden yolu arşınlamış, dönerken bizim zaten doğuda ve doğudan  olduğumuzu unuttuğumuz ve hala iz sürdüğümüz sıkça konuşulan mevzulardır. Türk Tiyatrosu’nun kendine has özünü bulması gerektiği konuşuldukça konuşulur. Peki televizyon kültürü ve yarattığı imajlar Türk Tiyatrosu’na hiç mi köstek olmuyor bunu inceleyelim.  

Bir dönem başlayan yetenek yarışmaları malumunuzdur ki oyunculuğa da bulaşmış ve televizyonda oynanan skeçlerle bir star yaratma dönemi başlamıştı. Daha sonra bu dönemi tv üzerinden ilerleyen bazı tiyatral gösteriler izledi. ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ın başını çektiği bir dizi program, tv seven kitleler vasıtasıyla -bazılarının iddialarına göre- tiyatronun daha çok tanınması için bir kapı açmıştı !? Ama bir de, o klişe tabirle ‘buzdağının görünmeyen yüzü’var.

Tiyatro sanatı ülkemizde hep hak ettiği, olması gereken yerin uzağında görülür. Seyirci rakamları belli bir seviyeyi geçmez. Ödenekli tiyatrolar hariç özel tiyatroların çoğu maddi sıkıntılar içinde yüzmektedir vesaire…Yani bir türlü gözde bir sanata dönüşememektedir. Ama bir anda bakıyorsunuz ki bir tvde yayınlanan ve tiyatro olduğunu iddia eden bir program zirveye çıkıyor. İzlenme, takip edilme rekorları kırıyor. Ve türevlerinin de üremesini sağlıyor. Bu noktada bir parantez açıp sonra yine sadede gelmeliyim sanırım :   

Adına tiyatro denen, o anlayışla var edilmiş olan ve o terminoloji içerisinde değerlendirilen çalışmalar bunların bir çoğu. Evet, ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ vb programlarda yapılan skeçlerin, gösterilerin içinde ‘tiyatro’ vardır. Ama total anlamda bakıldığında onlar ‘tiyatro’ değildir. Tiyatro bu tarz skeçleri kendine konu edinebilir, edinir de. Fakat orada durum tiyatronun kendisinin malzeme oluşu yani olanaklarının kullanılışıdır. Sahnede olmak ve yazılı bir metni icra ediyor olmak bir şeyi tiyatro sanatının sınırlarına sokmaya yeterli midir? Bir çok politikacı sahnededir (her yer sahne olabilir ) ve yazılı bir metni icra ederler. Ya da haber spikerleri…Fark onların tiyatro yaptıkları iddiasında olmamalarıdır. Evet çok iyi canlandırıyor, çok iyi anlatıyor olabilirler; tiyatral olanaklardan yararlanıyorlardır ama sadece o kadar.    

Bu kullanılma durumu genel anlamda bir domino taşı etkisini de beraberinde getiriyor. Bu tarz programların yarattığı imaj, tiyatronun algılanma biçimini de değiştiriyor. Eğlencelik yanı ile kalabalıkları yanına çekme başarısı tiyatronun en önemli silahlarındandır fakat bu durum popüler kültürün elinde oyuncak olma yoluna girince sabun köpüğü bir sanatın icracıları konumuna düşmek çok kolay. Televizyon ekranının büyüsü ile sahnenin etkisinin kıyaslanması, kahkahanın başarı veya yetenek kriteri haline gelmesi kaçınılmaz oluyor. Duruma halkın anladığı veya anlamadığı işler yönünden bakmak işin özünü çarpıtmak olur. Çünkü mesele popülerizme teslim olmaktan ve yaratıcılığın kime nasıl hitap edeceğini bilemeyenlerin elinde basmakalıplara hizmet etmesinden öteye gidemiyor.

İşte en başa yeniden dönersek; tiyatro bölümlerine hazırlanan pek çok aday da oyunculuğunda veya tiyatroya bakışında bu basmakalıplığın içine hapsolmuş durumda. Televizyonun ulaşabildiği kitlelerin fazlalığı nitelikli tiyatroların çabalarını görünmez kılmaya fazlasıyla yeterli. Hal böyle olunca tvde yansıyanın da doğru olanmış izlenimi yaratması kaçınılmaz oluyor. Bu temel sapma sadece tiyatrocu olmak isteyenlerde yok. Seyirci kitlesi de beklentilerini buna doğru kanalize etmeye başlıyor doğal olarak. Oyunların başarısının kıstası televizyondakinin etkisiyle orantılanıyor. O oranda komik, o oranda eğlencelik, o oranda sempatik ve sabun köpüğü olması bekleniyor.  Örneğin ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ programındaki gösteri lakaytlığı( yarıda kesme, unutma ve şaklabanlığa vurma, saçmalama serbestisi) normalleşiyor. Bu programın tiyatral bir misyonla orada varolmadığının farkındayım. Fakat lanse edilen tiyatroculuk, tiyatro sanatının yüzyıllarca yıllık kökenine ya da çağdaş sorumluluğuna ne kadar yakışıyor? Renkli camın çarpıtma becerisi bu noktada da eksiksiz sorumluluğunu yerine getiriyor. Özel tiyatroların bir çoğu popüler yüzler sayesinde seyirci bulabiliyor. ‘Popüler’ olan diğer tiyatral değerlerin yerini işgal ediyor.
Bu işgal kuşkusuz ki Türk Tiyatrosu’na da bir çok anlamda etkide bulunuyor. Biz batı değerleri, doğu değerleri, özümüz, tartışaduralım, popülizme teslim olmuş bir sanat buluyoruz karşımızda. Aday tiyatrocular, seyirciler ve hatta eğitim almış tiyatrocular bile bu popülizme teslim olup onun kurallarıyla oyun oynamaya razı oluyorlar. ‘Tiyatro’yu kendi silahıyla vuran popülizme emanet etmiş durumda Türk Tiyatrosu, çok geç olmadan o silahı elinden almalı !

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bir insan ne kadar yoksul ve çaresizse, o kadar kendisini yükseklere, doruklara çıkarma çabası içerisinde olacaktır. Ezilmiş yaratık,ezilmişliğinin boşluğunu doldurmalıdır bir şekilde. İşte popüler kültür dediğimiz, modern kültürün gelişmişliği sanılan postmodernizmin temel gıdası budur.
Popüler kültür yalnızca tiyatroyu tehtid etmiyor. Neredeyse tüm yaşamı kapsıyor. Öylesine ki, egemen sınıfın düşünceleri, halkın düşüncelerinin üzerindeki baskısı artarak, son noktada, bizim kendi düşüncelerimizmişçesine hareket etmemize sebep oluyor. İşte bu nokta gerçek sanatçıların, tiyatrocuların geri plana itildiği, toz pembe hayaller ve geyik sohbetleriyle insanların avutulduğu nokta olmaktan ileriye geçemiyor.

Yazınız için sizi tebrik ediyorum. Yıllar sonra bile güncelliğini yitirmeyecek bir konuya değinmiş ve gerçekleri yansıtmışsınız.

Yorum Gönder