29 Ağustos 2011 Pazartesi

Kevin Spacey, genç oyuncularla atölye yapacak!

5-9 Ekim tarihleri arasında İstanbul Tiyatro Festivali'nin özel etkinliği, Sam Mednes'ın yönettiği Kevin Spacey'in başrolünü oynadığı 3.Richard oyunu olacak. Oyun 5-6-7-8-9 Ekim tarihleri arasında Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde oynanacak. Bu haber zaten bir çok tiyatro severin malumudur. Kevin Spacey'i canlı izleme heyecanı bir süredir tiyatro ortamlarının en hararetli konularından biri. Biletler henüz satışa sunulmadan tükenmiş gözüyle bakılıyor. Ama şu aralar yapılan bir diğer duyuru da en az bu haber kadar heyecan verici : Kevin Spacey'in yapacağı bir oyunculuk atölyesi haberi. 


Kevin Spacey, 9 Ekim Pazar günü 14:00-17:00 saatleri arasında Harbiye Muhsin Ertuğrul sahnesinde genç profesyonel oyuncularla ve/veya bu alanda eğitim almış ve deneyim sahibi gençlerle (tiyatro ve sinema) bir atölye çalışması yapacakmış. Çalışmaya malesef kendini genç hisseden herkes katılamayacak. Yaş sınırı 18-30 olarak belirlenmiş. Katılımcı sayısı toplam 15 kişi olacak ve Kevin Spacey Vakfı tarafından başvurular üzerinden seçilerek belirlenecek. Atölye çalışmasının adı 'Richard's Rampage(Richard'ın Çılgınlığı)'. Başvurularda öncelikli aranan koşul adayın iyi derecede İngilizce bilmesi. Kevin Spacey atölye esnasında çevirmen kullanmak istemediği için bu koşul önemliymiş. 


Atölyeye katılmak isteyenler CV'lerini(İngilizce hazırlanmış ve resimli olarak)  tiyatro.stajyer@iksv.org adresine gönderebilirler. Başvurular Kevin Spacey Vakfı tarafından değerlendirilecek ve en geç 26 Eylül tarihinde katılımcılar bilgilendirilecek ve kendilerinden 1 dk.lık bir video kayıt istenecekmiş. Kesin sonuçların açıklanacağı tarih ise 30 Eylül. Bu atölyeye katılanlar aynı zamanda 3.Richard oyununu da davetli olarak izleme hakkına kavuşacaklar. 


Ayrıca 15-18 yaş arasında 30 oyuncu adayı ile de 7 Ekim tarihinde başka bir atölye çalışması yapılacağı duyuruldu.
Başvuru tarihleri 29 Ağustos-12 Eylül arasında, kaçırmayın derim.

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Sevinç Çetinok Aktansel ALS hastalığına yenik düştü


      Emektar tiyatro sanatçılarımızdan biri daha hayata gözlerini yumdu. Sevinç Çetinok Akta
nsel 3 yıldır ALS hastalığıyla mücadele etmekteydi.

      1937 İstanbul doğumlu olan sanatçı 1962 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’ndan mezun olmuştu. 15 yıl Ankara Devlet Tiyatrosu’da, 13 yıl Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu’nda,12 yıl İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda oyuncu ve yönetmen olarak görev yaptı. Mimar Sinan Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Trakya Üniversitesi’nde diksiyon, konuşma, tiyatro ve ikna dersleri verdi. 1996 yılından bu yana çeşitli tv dizilerinde yer almaktaydı. 2002 yılında yaş haddinden dolayı Devlet Tiyatroları’ndan emekliye ayrılmıştı.

      Perşembe günü tedavi gördüğü bakım evinde yaşamını yitirdi. Sanatçı bugün 11:30’da Üsküdar Tekel Sahnesi’nde yapılan anma töreninin ardından Edirnekapı Şehitliği'nde toprağa verilecek. 

19 Ağustos 2011 Cuma

Bir demokrasi olarak ‘tema’, pardon! Bir tema olarak ‘demokrasi’ !

‘Bulutsuzluk Özlemi’nin klasik şarkılarından biridir ‘Acil Demokrasi’. Döneminin satır başlarını tek tek dizelerine taşır. Sonra da Nejat Yavaşoğulları’nın çığlığı duyulur:

Acil Demokrasi!
Acil Demokrasi!
Ve yine ve yine!

Yine yankıyor bu şarkı kulaklarımda.

Şu sıralar bir savaş halini yaşamaktayız. İletişim herkes için bir uzak kıtaya dönüştü.  Savaş ve intikam ve nefret naraları dört yandan çevremizi sarmış durumda. Tahrip gücü yüksek kelimelerle bombalar aynı seviyede uçuşuyor. Tamammülsüzlük aldı başı gidiyor her yanda.

Tüm bu vehametin göbeğinde ülkenin önemli tiyatro kurumları bir araya gelmişler.

Devlet Tiyatroları, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, Oyun Yazarları ve Çevirmenleri Derneği, Tiyatro Oyuncuları Meslek Birliği, Tiyatro ve Opera Çalışanları Vakfı, Kültür Sanat Sendikası, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, PEN Yazarlar Birliği’nin oluşturduğu tiyatro kurumları bu yıldan başlayarak her yıl tiyatrolar için tema belirleme kararı aldığını duyurdu.

 Bu yılın şanslı teması ise ‘demokrasi’ oldu.

Ankara’da Küçük Tiyatro’da yapılan basın toplantısında hazırlanan ortak metin okundu ve sonrasında basın mensuplarının soruları yanıtlandı.

Evet, iki gün önce bu karar duyuruldu. Seçilen temanın yazar, yönetmen, oyuncu klasik geri üçlüsüne destek vereceği ve ayrıca sivil toplum kuruluşlarıyla tiyatro kurumları arasındaki hattı güçlendireceği vurgulandı. Artık tiyatro çağının sözcüsü olma yolunda daha suçlu pardon! güçlü olacakmış !  


Yazımı bolca Yılmaz Özdil dokunaklığıyla kurmaya çalışıyorum fark ettiyseniz!

Araya da ufaktan ne üdüğü belirsiz boşluklar koyuyorum,
sanırım daha etkili oluyor. Biraz da ironi serptim mi?!

Az sonra biraz da ‘demokrasi’çığlığını kanırtacağım. Selametle sona erecek yazı merak etmeyin! Aslında yazının tek amacı şu seçilen tema haberini vermek. Ama bu aralar iş yapan haber modeli gözlemlerim sürüyor. Ve yakından takip ettiğim Yılmaz Özdil üstatıtıtıtıtımın tekniğini satırlarıma naçisane taşıyorum.

Toplumsal bir huzursuzluk içindeyiz. Acilen demokrasiye ihtiyacımız var! Önemli tiyatrocularımız da tiyatral gündem ile toplumsal yaşama bir bağ atabilmek için bu temayı belirlediklerini dillendiriyorlar. Acil demokrasi gündemi! Gündemi kaçırmam diyenlere duyurulur!

16 Ağustos 2011 Salı

Devlet Tiyatroları'na Prag'dan ödül!

Devlet Tiyatroları, Prag Quadrenal'i kapsamında düzenlenen sergide "Prag Quadrenali 2011 Çocuk Ziyaretçiler" ödülünü kazandı. Devlet Tiyatroları Sanat Teknik Müdürü Dekoratör Hakan Dündar yönetiminde dijital ortamda hazırlanan 2010-2011 sezonu oyunları gösterimi ve Ex-Press (Theatre Orient Express)" oyununun hazırlanan dekorundan oluşan sergi festival komitesi tarafından ödüllendirildi. Ziyaretçilerden en çok oyu alarak kazanılan ödülü Hakan Dündar törenle aldı. Bu yıl 12.si düzenlenen Prag Quadrenal 'Sahne Tasarımcıları Buluşması'na Türkiye'den de yüzlerce öğrenci, akademisyen ve tasarımcı katıldı.

Bu haber kısa bir süre için haber portallerinde dolaşacak, bazı televizyon programlarında birkaç saniye anılacak ve unutulacak. Festivalin kapsamı ya da önemi üzerinde durmak yerine ödülün büyüsüyle ilgilenip geçeceğiz. Oysa dünyanın sayılı ve tasarımın can damarlarından biri bu festival ve daha pek çok ödülü var.

Prag Quadrenali  kostüm, dekor, ışık, ses efekt alanlarında yeniliklerin takip edildiği ve araştırmaların sunulduğu ,çeşitli ödüllerle bu yeniliklerin taçlandırıldığı bir büyük oluşum. Tarihçesi kısaca şöyle ; 1959 yılında Sao Paolo'da düzenlenmekte olan sanat bienali esnasında, František Tröster tarafından hazırlanan ve 1914-1959 yılları arasında Çek ve Slovak sahne tasarımı ve mimarisindeki gelişmeleri gösteren bir sunum fazlasıyla dikkat çekmişti. Bu sunum sonunda (eski adıyla) Çekoslovakya ödülü kazanmıştı. Bu başarı 3 bienal boyunca daha devam edince Çek Cumhuriyeti’ne Avrupa’da bir organizasyon düzenlemeleri teklif edildi. Bu teklifin üzerinden bugün 45 sene geçmiş durumda ve 1967 yılından bu yana her dört yılda bir Prag Quadrenali düzenlenmeye devam ediyor.

Festivalin jürisinde Afrika, Avusturalya, Şili , İsrail, Amerika , Çek Cumhuriyeti ve Letonya gibi dünyanın çok farklı yerlerinden önemli sahne tasarımcıları bulunuyor. Bu sene festivalin en prestijli ödülü olan ‘Golden Triga’ ödülünü Brezilya’nın kazandığı açıklandı. Bu ödülü 2007’de Rusya kazanmıştı.  En iyi sahne tasarımı ödülü ise Hırvatistan’a verildi. Ödül bir çalışmaya değil çeşitli çalışmalardaki yenilikçi bakışlar nedeniyle bu ülkeye verildi. En iyi kostüm tasarımı Yeni Zelanda’dan Emma Ransley’e (inhabiting dress) , en iyi realizasyon ödülü Brezilyalı ekip Teatro da Vertigen’in BR-3 Projesine, en iyi tiyatro mimarisi ve sahne yapımı Meksika ve Yunanistan’da yapılan iki farklı yapıya,  en iyi öğrenci sunumu ödülü Letonya’ya , gelecek vaat eden öğrenciler ödülü Norveç’e, kusursuz ses efekti özel ödülü ise Britanya’ya verildi.  
 
Kazandığımız ödülü küçümsemek gibi bir niyetim yok. Ama festivali sadece bundan ibaretmiş gibi gösteren haberler de sadece işin kaymağını toplamaya çalışan basit habercilik kokuyor. Daha yakından takip ve daha sıcak bilgi için Prag Quadrenali’nin resmi sitesini takip edin derim : http://www.pq.cz/en/

  

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Tiyatro Popülizme Emanet


     Tam da üniversitelerin yetenek sınavlarını yapıp ‘tiyatrocu’ adaylarını değerlendirdiği bir dönemde gözüme çarpan bir konuya değinmek istiyorum. Türk Tiyatrosu’nun batıya ayak uyduramadığı, batı doğuya giden yolu arşınlamış, dönerken bizim zaten doğuda ve doğudan  olduğumuzu unuttuğumuz ve hala iz sürdüğümüz sıkça konuşulan mevzulardır. Türk Tiyatrosu’nun kendine has özünü bulması gerektiği konuşuldukça konuşulur. Peki televizyon kültürü ve yarattığı imajlar Türk Tiyatrosu’na hiç mi köstek olmuyor bunu inceleyelim.  

Bir dönem başlayan yetenek yarışmaları malumunuzdur ki oyunculuğa da bulaşmış ve televizyonda oynanan skeçlerle bir star yaratma dönemi başlamıştı. Daha sonra bu dönemi tv üzerinden ilerleyen bazı tiyatral gösteriler izledi. ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ın başını çektiği bir dizi program, tv seven kitleler vasıtasıyla -bazılarının iddialarına göre- tiyatronun daha çok tanınması için bir kapı açmıştı !? Ama bir de, o klişe tabirle ‘buzdağının görünmeyen yüzü’var.

Tiyatro sanatı ülkemizde hep hak ettiği, olması gereken yerin uzağında görülür. Seyirci rakamları belli bir seviyeyi geçmez. Ödenekli tiyatrolar hariç özel tiyatroların çoğu maddi sıkıntılar içinde yüzmektedir vesaire…Yani bir türlü gözde bir sanata dönüşememektedir. Ama bir anda bakıyorsunuz ki bir tvde yayınlanan ve tiyatro olduğunu iddia eden bir program zirveye çıkıyor. İzlenme, takip edilme rekorları kırıyor. Ve türevlerinin de üremesini sağlıyor. Bu noktada bir parantez açıp sonra yine sadede gelmeliyim sanırım :   

Adına tiyatro denen, o anlayışla var edilmiş olan ve o terminoloji içerisinde değerlendirilen çalışmalar bunların bir çoğu. Evet, ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ vb programlarda yapılan skeçlerin, gösterilerin içinde ‘tiyatro’ vardır. Ama total anlamda bakıldığında onlar ‘tiyatro’ değildir. Tiyatro bu tarz skeçleri kendine konu edinebilir, edinir de. Fakat orada durum tiyatronun kendisinin malzeme oluşu yani olanaklarının kullanılışıdır. Sahnede olmak ve yazılı bir metni icra ediyor olmak bir şeyi tiyatro sanatının sınırlarına sokmaya yeterli midir? Bir çok politikacı sahnededir (her yer sahne olabilir ) ve yazılı bir metni icra ederler. Ya da haber spikerleri…Fark onların tiyatro yaptıkları iddiasında olmamalarıdır. Evet çok iyi canlandırıyor, çok iyi anlatıyor olabilirler; tiyatral olanaklardan yararlanıyorlardır ama sadece o kadar.    

Bu kullanılma durumu genel anlamda bir domino taşı etkisini de beraberinde getiriyor. Bu tarz programların yarattığı imaj, tiyatronun algılanma biçimini de değiştiriyor. Eğlencelik yanı ile kalabalıkları yanına çekme başarısı tiyatronun en önemli silahlarındandır fakat bu durum popüler kültürün elinde oyuncak olma yoluna girince sabun köpüğü bir sanatın icracıları konumuna düşmek çok kolay. Televizyon ekranının büyüsü ile sahnenin etkisinin kıyaslanması, kahkahanın başarı veya yetenek kriteri haline gelmesi kaçınılmaz oluyor. Duruma halkın anladığı veya anlamadığı işler yönünden bakmak işin özünü çarpıtmak olur. Çünkü mesele popülerizme teslim olmaktan ve yaratıcılığın kime nasıl hitap edeceğini bilemeyenlerin elinde basmakalıplara hizmet etmesinden öteye gidemiyor.

İşte en başa yeniden dönersek; tiyatro bölümlerine hazırlanan pek çok aday da oyunculuğunda veya tiyatroya bakışında bu basmakalıplığın içine hapsolmuş durumda. Televizyonun ulaşabildiği kitlelerin fazlalığı nitelikli tiyatroların çabalarını görünmez kılmaya fazlasıyla yeterli. Hal böyle olunca tvde yansıyanın da doğru olanmış izlenimi yaratması kaçınılmaz oluyor. Bu temel sapma sadece tiyatrocu olmak isteyenlerde yok. Seyirci kitlesi de beklentilerini buna doğru kanalize etmeye başlıyor doğal olarak. Oyunların başarısının kıstası televizyondakinin etkisiyle orantılanıyor. O oranda komik, o oranda eğlencelik, o oranda sempatik ve sabun köpüğü olması bekleniyor.  Örneğin ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ programındaki gösteri lakaytlığı( yarıda kesme, unutma ve şaklabanlığa vurma, saçmalama serbestisi) normalleşiyor. Bu programın tiyatral bir misyonla orada varolmadığının farkındayım. Fakat lanse edilen tiyatroculuk, tiyatro sanatının yüzyıllarca yıllık kökenine ya da çağdaş sorumluluğuna ne kadar yakışıyor? Renkli camın çarpıtma becerisi bu noktada da eksiksiz sorumluluğunu yerine getiriyor. Özel tiyatroların bir çoğu popüler yüzler sayesinde seyirci bulabiliyor. ‘Popüler’ olan diğer tiyatral değerlerin yerini işgal ediyor.
Bu işgal kuşkusuz ki Türk Tiyatrosu’na da bir çok anlamda etkide bulunuyor. Biz batı değerleri, doğu değerleri, özümüz, tartışaduralım, popülizme teslim olmuş bir sanat buluyoruz karşımızda. Aday tiyatrocular, seyirciler ve hatta eğitim almış tiyatrocular bile bu popülizme teslim olup onun kurallarıyla oyun oynamaya razı oluyorlar. ‘Tiyatro’yu kendi silahıyla vuran popülizme emanet etmiş durumda Türk Tiyatrosu, çok geç olmadan o silahı elinden almalı !

11 Ağustos 2011 Perşembe

Jackson Pollack’ı anmak…


    20.Yüzyıl sanatına yön veren en önemli isimlerden birinin ölüm yıldönümü bugün...Jackson Pollack, 55 yıl önce bugün bir trafik kazasında yaşamını yitirdi. Tiyatro'da 1950 sonrasında başlayan performans eğilimlerinin, Fluxus’un, Happening’in  kökeni Artaud'a, Duchamp'a, John Cage'e olduğu kadar Pollack'a da dayanmaktadır.
Pollack boyaları döker saçar. Steril bir ürün ve sanatçı anlayışı değildir onunki. Tablonun bir parçasıymış gibi dev tuallerinin üzerinde gezinir. Ağzının köşesine sıkıştırdığı sigarasının külü de tablosunun bir köşesine tutunur. Tablolarını boyarken süreci de sanatına dahil eder. Bilinçdışının kapılarını sonuna kadar açar ve sanatında spontaniteye, akılsal olanın, kontrollü olanın dışına doğru yol alır.  Avrupa’da doğup gelişen Avangard akımların Amerika’daki yansısıdır onun sanatı. Öncü bir kovboydur.
Jackson Pollack ile tanışmak için, hayatını anlatan ve Ed Harris’in bu rolü ile Oscar’a aday olduğu ‘Pollack’ isimli film izlenebilir. 

9 Ağustos 2011 Salı

Festival Yaklaşıyor...

Her yıl pek çok yerli ve yabancı tiyatro ekibini ağırlayan ülkemizin önemli festivallerinden biri olan ve bu yıl 16.sı düzenlenecek olan Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali'nin başvuruları başlamış durumda. Festival bu yıl 18-28 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Başvurular için son tarih ise 16 Eylül Cuma günü. Festival Yönetmenliğini bu yıl yine Yener Aksu gerçekleştiriyor.Başvuru koşulları ve daha ayrıntılı bilgi için Taksav'ın resmi sitesini inceleyebilirsiniz : http://www.taksav.org/

Malcolm Keith Kay yeniden İzmir’de..

       Daha önce 1990’ların başında Türkiye’ye gelen ve farklı kurumlarda oyunlar sahneleyen Malcolm Keith Kay yeniden Türkiye’ye geldi.  Avustralyalı Yönetmen bu sezon İzmir Devlet Tiyatrosu'nda Shakespeare'in 'Romeo ve Juliet' oyununu sahneye koyacak. Provaların 15 Ağustos tarihinde başlayacağını kendisi duyurmuş durumda. Aynı zamanda Malcolm Kay'in Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro bölümünde de bir oyun sahnelemesi bekleniyor. 
       Uzun zamandır soluksuz kalmış İzmir sahnelerine yeni bir heyecan ve hareket getirmesi beklenen yönetmen, daha önceki gelişlerinde pek çok önemli oyunu sahneye taşımış ve beğeni toplamıştı. Bu yapımlar arasında İzmir Devlet Tiyatrosu bünyesinde sahneye koyduğu Peter Weiss'in 'Marat/Sade' ve Klaus Mann'ın 'Mefisto' isimli oyunları, İzmit Şehir Tiyatrosu bünyesinde sahnelediği Bertolt Brecht'in 'Üç Kuruşluk Opera' isimli oyunu, Trabzon Devlet Tiyatrosu'nda sahneye koyduğu Peter Shaffer'in 'Küheylan' oyunu sayılabilir.




      Bir sosyal paylaşım sitesinde kurduğu 'Uluslararası Yeni Oyuncular Akımı' grubunda oyunculukla ilgili fikirlerini ders başlığı altında okuyabilmek ve kendi ağzında duyurularını takip edebilmek mümkün. 


8 Ağustos 2011 Pazartesi

Açılış...

     Bol çeşnili bir tiyatro blogu sanal ortama giriş yapıyor. Günü takip eden , yorumlayan, eleştiren, duyuran , bağıran bir yapıda kendini yenileyerek yol almak başlıca hedefi. Zaman içinde tecrübelendikçe sanal alemin renklerine de daha çok bulanacak.

    Blogun ana ekseni isminden de anlaşılacağı üzre tiyatro. Türk tiyatrosunun gündemi ve incelemeler, oyun eleştirileri, duyuruları, dünya tiyatrosunda yeni yönelimler, oyunlar , çağdaş tiyatronun yeni örnekleri, akımlar/eğilimler ve daha bir çok alanda tiyatronun nabzına elimizi koyduk. Ama başta bol çeşnili dedik bir kere; çağdaş sanat ve gündem her zaman elimizin altında. Şimdi o klişe tabirle -veee perde diye blogu da başlatmak vardı ya neyse. Biz makinemizi kuralım.
 
     Buyrun.Sayım başladı: Andy Warhol'un doğum günü kurulan blogun ilk yazısı da selametle Dustin Hoffman'ın doğum gününe denk gelmiş durumda. İyi ki doğmuşlar deyip makinenin kırmızı kurdelesini kesip açılışını yapıyorum. Tiyatro Makinesi çalışmaya başlamıştır.

6 Ağustos 2011 Cumartesi